7 Mart 2016 Pazartesi

Kayıp İstanbul'un İzinde Bir Başka Kıyı: Balat

Dünya üzerindeki en güzel şehir İstanbul ve en güzel devir 16-18. yüzyıl ise ve biz İstanbul’da yaşıyorsak ancak hala zaman makinesini icat edememişsek o halde elden o zamanın izleri peşinden koşmaktan daha fazlası gelmez. İşte Kuzguncuk aşkı da bu anlayışın ürünüdür. Ancak eski İstanbul pek tabii Kuzguncuktan ibaret değildir. Evet efendim bu uğurda yollara düşen muhabiriniz Balat’tan bildiriyor. 

Balat, Osmanlı zamanında gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadıkları bir bölge. Burada pek çok tarihi kilise ile karşılaşmanız mümkün aynı zamanda 15. yy’da İspanya’dan kaçan Seferad Yahudilerinin de yoğun olarak buraya yerleştiği söyleniyor. Bugünse hala ayakta olan tarihi evleri ile ziyaretçilerini ağırlıyor. 


Ancak Balat’a misafir olacaklara ilk tavsiyemiz odur ki karşılarında Kuzguncuk gibi bir mahalle çıkmasını beklemesinler. Balat ve Kuzguncuk iki ayrı yakanın iki ayrı köşesi. Evet ikisi de eski İstanbul’da birer sahil mahallesi, her ikisi de zamanında gayrimüslimlerin yaşadığı birer köşe. Lakin Balat eskide olsa betondan evlere mekan olurken, Kuzguncuk’ta ahşap cumbalar nefes alır. Kuzguncuk hali hazırda zengin bir mahalle iken Balat maalesef ki fakir ve bakımsızdır. Bu haliyle İstanbul’un gülümsemeyen yüzüdür ne yazık ki. Kuşkusuz Kuzguncuk’ta da harabelere rastlamak mümkün ancak orada insanların yaşadıkları evler bakımlı ve restore edilmiştir oysa insanlar Balat’ta harabe denilebilecek evlerde yaşar.



Lakin tüm bunlar yine de Balat’ta dolaşırken karşılaşacağınız güzellikleri örtemez. Evvela burası eski evlerin olduğu bir mahalle bu demektir ki Balat’ta görülecek onlarca güzel kapı ve pencere var. Burada dolaşıp yalnızca renkli kapılarını ve pencerelerini dahi fotoğraflayabilirsiniz.


Bu pencereler size kimi zaman beklenmedik güzellikler verebilir. Bu küçük beyefendi gibi. Kendisinin oraya neden konduğunu anlayamasak da…



Balat’a girdiğinizde sokakların arasında kaybolmanız işten değil ancak muhakkak görmeniz gereken nokta Merdivenli Yokuş. Bu noktada metrekareye düşen fotoğraf makinesi sayısı insan sayısından oldukça fazla. Yine de insan doğallığın peşinde koşan yapaylığın içinde bile hayal kurabiliyor. Düşünün bir baba beş oğlu için de birer ev yaptırıyor. Yokuş boyunca uzanan bu evlerde yaşayan 5 kardeş. 5 evde 5 farklı aile. Onların hayatları, ilişkileri, mutlulukları, kederleri, sevdaları, kıskançlıkları, öfkeleri ve arka planda koca bir İstanbul. Belki bir gün…

Bir diğer görülesi nokta ise Kırmızı Mektep yani Fener Rum Lisesi. Okulun kuruluşu İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in 1454‘te Ortadoksların kendi dillerinde eğitim görebileceklerini bildiren fermanı yayımlamasına dayanıyor. Tarih boyunca önemli isimler yetiştirmiş bu okulun bugünki binasının bulunduğu arsa okulun mezunlarından Prens Dimitri Kantemir tarafından bağışlanmış, mimarı ise yine okulun mezunlarından Mimar Dimadis. Bina Fransa’dan getirilen kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş ve 1881’de tamamlanmış.

 Balat’ta dar sokaklar arasında dolaşırken Sancaklar Yokuşu’nda görkemli yapısıyla karşınıza işte  bu güzelim yapı çıkıyor. Yakınındayken bütününü görmek mümkün değil ancak Haliç’ten baktığınızda okulun büyüklüğünü ve görkemini oldukça net görebiliyorsunuz. Bir kere kırmızı, daha ne olsun.

   Gezmekten yorulduğunuzda butik kafeler size soluklanma imkanı tanıyor. Bunlar içerisinde ilgimizi çeken sarı çerçeveleri ile bu küçük hobbit evi oldu. Her köşesi ilginç ve eski şeylerle donatılmış iki katlı bu evde oldukça hoş lezzetler tadabilir, güler yüzlü insanlarla tanışabilirsiniz.


 Aynı zamanda evin mükemmel ışık alan bir noktada olduğunu ve şahane fotoğraflara kaynak olduğunu da belirtmeden geçmek olmaz. Muhakkak görün derim.

 Lakin tüm bu güzellikler yine de gidip ahşap ve bahçeli bir eve hayran olmamızı engellemiyor. Sadece bir resim olsa bile…
  
İnsan böyle bir varlık sanırım. Önüne dünyaları da serseniz gönlünde ne varsa gözü bir tek onu görür. Balat’ta da gider Kuzguncuk’u arar. Kuzguncuk’ta evinde hisseder de Balat’ta gurbettedir. Peki hiç mi bir mekan yok kendine ait hissettiren. Var. Bir yer var ki evin huzurunu veriyor insana: Derviş Baba Kahvehanesi.
Sakin ve loş bir köşede bir bardak çay ve biraz müzik huzur için yeterlidir. İşte Derviş Baba bunun kanıtı. İnsanlarını ve kendine has o havasını sevmemek mümkün değil. Tekrar Balat’a gitme isteği veren, mübtelası olunası tek mekan. Modern zamanların meczuplarının uğraması salık verilir. 






 Tüm bunların haricinde güzel gözler, güzel sözler, eskiliğe direnen yeşiller için gidip görmeye değer efendim. Yaşamaya çalışırken ölenlerin dünyasından bolca selam...



.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder