Uzuuun bir aradan sonra bir yerlere gitmeye, fotoğraflar çekmeye, yazmaya vaktimiz oldu. Anlaşılacağı üzere sınavlarımız bitti. O halde Üsküdar’ı yaşamaya ve anlatmaya devam edebiliriz.


Yeni Valide Camii 1711’de 3. Ahmet’in valideleri Gülnuş Emetullah Hatun tarafından yaptırılmıştır. Camii’nin mimari Lale Devri’nin başmimarı Kayserili Mehmet Ağa’dır. Camii’nin yapımı yaklaşık 3 yıl sürmüş. Klasik Osmanlı mimarisinin son eserlerinden biri. Valide Gülnuş Hatun’un naaşı da burada medfun bulunmakta.


Nasıl ki Üsküdar denilince insanların aklına ilk gelen simgelerden biri Kız Kulesi ise benim içinde bu simge Yeni Valide Camii. Çünkü buranın bambaşka bir duygusu var. İnsan avlusundan girer girmez bunu hissediyor. Bilmem nasıl anlatmalı.
Camii’nin bir dış bir de iç avlusu var. Camii’ye beş ayrı kapıdan girmek mümkün. Yıllar önce camiiye ilk kez Hakimiyet-i Milliye tarafındaki, avlunun arka tarafına çıkan kapıdan girmiştim. O kısacık beyaz kesme taşlardan yapılmış yol bana öyle uzun ve güzel gelmişti ki… Belki de bir çocuk duyarlılığıydı. O zaman Camii'nin büyülü olduğunu düşünmüştüm. -gerçi hala aynı fikirdeyim-. Çünkü herşey öyle beyaz ve öyle muntazamdı ki insan hayranlık duymaktan kendini alamıyordu. Hele ki çocuk gözleri ile dünyaya bakıyorsa. Her camii de bu duyguyu bulmak zor. Bu, hissedenlerden çok mekanla ilgili bir şey. En doğrusunu Allah bilir ancak insan, bu yapılan hayratın yaptıran ve yapanlardan makbul olarak kabul olunmuş olduğunu düşünmeden edemiyor.
Eğer bir camiiyi ilk kez görmeye gideceksiniz nacizane tavsiyem odur ki onu ya günün ilk ışıkları ile ya da günün son ışıkları ile görün. Ya sabah namazından sonra keşfe çıkın ya da akşam namazından önce. Camiiler -ve tarihi yapılar- güzelliklerini bu zaman dilimlerinde cömertçe sergiliyorlar. Yeni Valide’nin de en güzel vakitleri bu vakitler.
Vakti zamanında günümüze hakim olan öğrenilmiş romantizmde önemli bir yer tutan "mum ışığında yemek" olgusunun aslında insanların olduklarından güzel görünmeleri ve kusurlarını saklamaları için "mum ışığında" olduğu ile ilgili bir şeyler okumuştum. Oldukça realist bir bakış açısı ancak büyük ihtimalle doğru. Çünkü bembeyaz ışıklar, aydınlık ne kadar büyü bozucu ve kusur göstericiyse, loş ve sarı ışık da bir o kadar güzel gösteren ve kusurları saklayan bir yardımcı. Lakin bizim burada bahsettiğimiz güzellik salt bir dış güzellik değil. Yapıların ruhu olmadığı müddetçe, onları anlamlı kılan bir ruh, bir mana onlara yüklenmedikçe ne farkları var ki birbirlerinden. Burada bahsettiğimiz güzellik taşların güzelliği değil; ruhun, mananın güzelliği. Sanırım benim onları bu vakitte güzel bulmam da onların ruhuna en çok bu vakitleri yakıştırmamdan. Yoksa post-modern algıda estetik yargısı son derece subjektifken zaten bu konuyu tartışmak bile gereksiz olur.
Bir tavsiye daha Yeni Valide’ye ana kapısından yani sahile bakan kapıdan girin mümkünse. Bu da genel kural gibi bir şey. Yapıya ana kapısından, onu tam karşısından görebileceğiniz bir kapıdan girmeyi tercih edin. Bu, onların aklınızdaki fotoğrafının en güzel halleri olan asıl yüzleri olarak kalmasını sağlar.
Vakti zamanında günümüze hakim olan öğrenilmiş romantizmde önemli bir yer tutan "mum ışığında yemek" olgusunun aslında insanların olduklarından güzel görünmeleri ve kusurlarını saklamaları için "mum ışığında" olduğu ile ilgili bir şeyler okumuştum. Oldukça realist bir bakış açısı ancak büyük ihtimalle doğru. Çünkü bembeyaz ışıklar, aydınlık ne kadar büyü bozucu ve kusur göstericiyse, loş ve sarı ışık da bir o kadar güzel gösteren ve kusurları saklayan bir yardımcı. Lakin bizim burada bahsettiğimiz güzellik salt bir dış güzellik değil. Yapıların ruhu olmadığı müddetçe, onları anlamlı kılan bir ruh, bir mana onlara yüklenmedikçe ne farkları var ki birbirlerinden. Burada bahsettiğimiz güzellik taşların güzelliği değil; ruhun, mananın güzelliği. Sanırım benim onları bu vakitte güzel bulmam da onların ruhuna en çok bu vakitleri yakıştırmamdan. Yoksa post-modern algıda estetik yargısı son derece subjektifken zaten bu konuyu tartışmak bile gereksiz olur.
Bir tavsiye daha Yeni Valide’ye ana kapısından yani sahile bakan kapıdan girin mümkünse. Bu da genel kural gibi bir şey. Yapıya ana kapısından, onu tam karşısından görebileceğiniz bir kapıdan girmeyi tercih edin. Bu, onların aklınızdaki fotoğrafının en güzel halleri olan asıl yüzleri olarak kalmasını sağlar.
Valide Atik ile Valide Cedid’i hep iki yoldaş gibi düşünmüşümdür yoldaş da değil de sanki iki yaren. Valide Atik daha sessiz ve mütevazidir. Daha uzun yollar katetmek gerekir ulaşmak için, daha sakindir avlusu her zaman. Ancak Valide Cedid tam şehrin ortasındadır. Tüm gün koşturan insanın karşısında kaim, güçlü durur. Bu yanıyla sanki hem bir baba sertliği hem de hep açık duran kucağıyla anne şefkatidir. Bir de herşeye rağmen şehirden, herşeyin merkezinde olmaktan vazgeçemeyecekler kendileri ile Valide Cedid Camii özdeşleştirebilirler, her daim ona koşup gelebilirler.


Neyse efendim biz şimdi Yeni Valide’nin huzurunu bozmayalım. Camii'nin avlusundakii sadelik ve zerafet içinde de aynı şekilde devam ediyor. İnce işçilik ve göze batmayan renkler ile bezeli duvarlar bir de günün son ışıkları ile aydınlanan camii ve saf güzellik.

Camiinin içini çok iyi anlatan fotoğraflarım yok çünkü burası ne fotoğraf çekenleri görmeyi sıradan karşılayacak kadar turistik ne de kimselerin dikkatini çekmeden fotoğraf çekecek kadar sakin. Hal böyle olunca erkeklere ait olan alt katta pek fazla çekim yapılamıyor. Ancak Yeni Valide’de üst katta kalıyor olmak pek de sorun değil çünkü hanımlar bölümü camiiye hakim, sessiz ve münzevi oluşu ile alt kattan daha cazip. Özellikle üst kata çıkarken kullanılan dik ve dar merdiven yine buraya pek hoş bir hava katıyor. Kim bilir bu merdivenleri kimler adımladı 1700’lerden bugüne kadar.
Tabii insanlar yalnız hayal kurmuyor. Hayaller ve ötesi gerçek olsun diye bifiil çalışanlar da camiide çokça mevcut. Dünyanın bazı insanların yüzü suyu hürmetine döndüğüne inanıyorum. Genelde onlara bunu söyleyemiyorum ancak iyi ki varlar. Onlar sayesinde bu dünyada hala iyilikler ve güzellikler var olabiliyorlar
.

Dünyadaki herşey oluş ve bozuluşa tabii
olduğundan her vaktin de bir sonu var. Ancak bu bozuluş değil oluş kısmına girer bana kalsa. En güzel geçişler vakitler arasında yaşanıyor dünyada. Hele ki söz konusu ikindiden akşama geçişse. Şehirlerin en güzel vakitleri bu ikisidir. Herşeye karanlık çöker, herşey susar ve yalnız ışıklar konuşur. Bu vakitlerde güzeldir Üsküdar’dan karşı kıyıya bakmak, hatta büyüleyici. Ve bu vakitlerde güzeldir asıl, şehrin sokaklarında dolaşmak. Yeni Valide de bu vakitlerde çok güzel. Mihrimah’la ikisi sanki Üsküdar’da oturan iki sultan gibiler. Öyle zarif ve güzeller. Bunu bozmaya insanların bile gücü yetmemiş daha ne olsun.
olduğundan her vaktin de bir sonu var. Ancak bu bozuluş değil oluş kısmına girer bana kalsa. En güzel geçişler vakitler arasında yaşanıyor dünyada. Hele ki söz konusu ikindiden akşama geçişse. Şehirlerin en güzel vakitleri bu ikisidir. Herşeye karanlık çöker, herşey susar ve yalnız ışıklar konuşur. Bu vakitlerde güzeldir Üsküdar’dan karşı kıyıya bakmak, hatta büyüleyici. Ve bu vakitlerde güzeldir asıl, şehrin sokaklarında dolaşmak. Yeni Valide de bu vakitlerde çok güzel. Mihrimah’la ikisi sanki Üsküdar’da oturan iki sultan gibiler. Öyle zarif ve güzeller. Bunu bozmaya insanların bile gücü yetmemiş daha ne olsun.