Herhangi bir zamanda bulunduğu bir mekana daha sonra da gitme imkanına sahiptir insan. Güzel bulmuştur gider, hatırası vardır gider, tekrar tekrar yolu düşer oraya, belki her gün önünden geçer, belki çok uzaklardadır ama hep bir kavuşma ümidi taşır insan.
Oysa anlar böyle değil. Zamanın normal akışında geriye dönmek mümkün değildir. An, yaşanır ve biter. O an’ın büyüsünü aramak için geri döndüğün mekanlar da eskisi gibi olmaz bu yüzden. Bu yüzdendir nostalji sevgimiz, geçmiş geçip gitmiştir ve ulaşmak mümkün değildir ona tekrar. Buradan gelir belki de herşeyin eskisi makbuldür anlayışı. Evlerin, kitapların, şarkıların, insanların…
Fotoğraflar da nostaljik şeyler. Çünkü fotoğraflar aslında zamanı resmederler mekanı değil. Bu sonsuzluk duygusu gibi bir şey tam olarak. Bir fotoğraf, bir an’ı dondurur ve bir daha hiç kaybolmaz o an. Ne zaman çektiğim bir fotoğrafa baksam aklıma ilk olarak onu çektiğim an gelir. Fotoğraftaki mekandan önce o mekanın içinde bulunduğum an’ı hatırlar ve tekrar yaşarım. Bir bakıma zaman makinesi diyebiliriz yani fotoğraflara ve sanırım bu yüzden seviyorum onları. Eski güzel bir an’ın hissettirdiklerini tekrar tekrar hissettirdikleri için ve o an’ın kaybolmasına izin vermedikleri için.
Bir de kapılar meselesi var tabi. Evlerin, konakların, camilerin, medreselerin, sarayların kapıları… Büyük, küçük, bakımlı, bakımsız, boyalı boyasız, ahşap, demir ama illa ki farklı kapılar… Her apartmanda girişi tutan yüzleri hiç gülmeyen, o soğuk çelik kapılar değil bahsettiğim, gerçek kapılar.
Yapıların da bir ruhu vardır çünkü. Sokakların, duvarların, kubbelerin bir ruhu vardır şüphesiz. Kapılar yansıtır ruhlarını yapıların. Hepsi başka bir şey söyler görebilene, durup biraz onunla ilgilenene. İşte benim onlarda gördüklerimden, fotoğrafladıklarımdan birkaç tanesi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder