Geçtiğimiz cuma günü oldukça güzel bir kavuşmaya vesile oldu benim için. Buraya notunu düşmesek olmaz lakin bu kavuşmanın anlam kazanması için herşeyi başından anlatalım.
Yaklaşık 6 sene önceydi. Annem eve kutu kutu kitaplarla gelmişti. Hem de kitapların hepsi benim için. Lisede, aile kitaplığımızın sonuna geldiğim, bulduğum herşeyi okuduğum, 1-2 günde yüzlerce sayfalık kitaplar bitirdiğim karanlık dönemlerdi :) Aslında hayatımın en rahat ve okumaya en elverişli yıllarıymış sonra anladım. Annem sürekli kitap almamdan, edebiyat kitapları okumamdan rahatsız, kitaplara ilgimin geçeceğini ümit ediyor, ilgim bittiğinde onları ne yapacağımızı düşünüyor ve bir süreliğine de olsa beni oyalamak için türlü yollara başvuruyor.
Komşumuzun bir kızı var Tuba Abla o zamanlar üniversitede okuyor. O da kitap düşkünlerinden. Annem ona benim durumumu anlatıyor ve okumam için bana kitap göndermesini istiyor. Tuba Abla da bana en sevdiği kitaplardan seçip yolluyor. Annemin eve getirdiği kitapların sırrı bu. Annemin kitaplarıma karşı oluşunun nedeni çoğunun roman olması ve bunları faydasız hatta zararlı görmesi. Tabi annem bilmiyor ki kendi eliyle bana getirdiği kitaplar benim okuduklarımdan da beter.
Tuba Abla’nın gönderdiği kitapları özenle açıyorum. Çoğu daha önce okumadığım isimler, karşıt görüşlü yazarlar vs. Onun sayesinde pek çok yeni yazarla ve görüşle tanışıyorum, o zamanlar bunu tam olarak kavrayamasam da aslında o kitaplardan da oldukça faydalanıyorum.
Bu kitapların içinde biri var ki onca kitabın içinden sıyrılıyor ve yıllarca aklımın bir köşesinde benimle dolaşıp duruyor: Demirhane Müdürü. Kitap başlangıçta o kadar sıkıcı ki bırakmamak için kendimi zorluyorum (ki aslında herkesin sıkıcı bulduğu kitapları severim ancak bu kitabı ben bile sıkıcı buluyorsam). Sonra kitabın ikinci yarısında sayfalar su gibi akıp geçiyor ve sonunda kitap benim klasiklerim arasında yerini alıyor.
Ancak geç bulduğumu çabuk kaybediyorum. Demirhane Müdürü, Tuba Abla’nın elimde kalan son romanlarından. Okuduktan sonra kitapları toplama zamanı geliyor ve Demirhane Müdürü de diğerleri ile aynı kutuya girip evinin yolunu tutuyor.
Kitabı gönderdikten sonra ben yıllarca o kitabı arıyorum, lakin kitap eski ve basımı yok. Bizim küçük şehrimizde nereye sorsam kimse adını duymamış oluyor. Daha sonra o kitabı neden istemedim Tuba Abla’dan diye kendime kızıyorum lakin istemek hala dahi alışamadığım bir şey olduğundan bu ihtimal aslında baştan eleniyor.
E, yıllar yılları kovalıyor, İstanbul’dayım lakin aklımın bir köşesinde hala Demirhane Müdürü. Nerde bir sahaf görsem sorup duruyorum lakin yok. Ulaşamadıkça kıymetleniyor kitap. Geçtiğimiz hafta nereden geldiyse dilime dolanıyor yine. Anlatıyorum yine dostlar arasında hikayesini uzun uzun.
300 sayfalık roman 1800’lerde Fransa’sında geçiyor temelde aristokrasi-burjuva çatışmasını bir aşk çerçevesinde işliyor. Başına gelen birtakım talihsizlikler nedeniyle burjuvadan biriyle evlenmek zorunda kalan soylu kızımız, kocasını soylu bir aileden gelmediği için küçük görür. Oysa kocası kızımıza deli gibi aşıktır. Lakin düğünlerinden hemen sonra karısının kendisini sevmediğini, zorunluluktan evlendiğini anlayan müthiş gururlu esas oğlan, kibirli ve önyargılı karısı ile bir anlaşma yapar. Herkese karşı çok mutlu bir çifti oynayacaklar ancak birbirlerine yabancı olarak yaşayacaklardır.
Esas kızımızın istediği de budur. Anlaşmayı kabul eder. Böylece bu zengin ancak soylu olmayan adama “katlanmak” zorunda kalmayacaktır. Ancak esas oğlan, kolay kolay pes etmeyecektir, asi ve kibirli karısını yola getirmeye kararlıdır. Aşkını kalbine gömer ve karısına bir yabancı gibi davranır, onun kibrini bu şekilde kıracağına inanır. Dışarıdan oldukça mutlu görünen bu çift aslında aynı evde birbirini neredeyse görmeden, konuşmadan hayatlarını devam ettirir.
Aylar geçer, genç kız her gün kocasının ne kadar iyi, akıllı, dirayetli bir insan olduğunu farkına biraz daha varır, yavaş yavaş karakteri değişir, tavırları yumuşar, kocasına yakın olmak ister. Ancak kocası ilk günki anlaşmaya sonuna kadar sadık kalmaya kararlıdır. Lakin sonunda kızımız gururunu yener, kocasına sevgisini itiraf eder, kocası da onun sevgisinden emin olur. Çivi çiviyi söker misali bu asi kızı kendisinden de inatçı bir adam yola getirir ve romanımız mutlu son bulur.
Pek çok yönden Gurur ve Önyargı ile bağlantılar kurabileceğimiz bu roman, Gurur ve Önyargı ile birlikte benim en sevdiklerim arasında sırt sırta yer alırlar. Evet, kabul ediyorum hiç entellektüelce değil lakin bırakalım bir şeyler de entellektüel olmasın.
İşte, geçtiğimiz cuma günü sahilde açılan Üsküdar Sahaf Festivalinde dolaşırken rastgele bir sahafa Demirhane Müdürü’nü sordum. Ancak içimde hiçbir ümit yoktu, bu kitabı o kadar sormuştum ve o kadar hayır cevabı almıştım ki. Lakin o da neydi sahaf bir-iki kitap karıştırdı ve eski ciltli bir kitap çıkardı. Gözlerime inanamadım. Oydu, yani Demirhane Müdürü. Yıllar sonra hem de çok daha eski bir basım -1963 yılı basımı- ve evet yıllardır zihnimi meşgul eden bu kitaba sonunda kavuşmuştum.
Uzun zamandır beni böyle mutlu eden bir sürprizle karşılaşmamıştım. Demirhane Müdürü yıllar sonra da olsa kitaplığımdaki yerini almış oldu. Bu hikaye de böylece mutlu sonlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder